30 Aralık 2013 Pazartesi
23 Aralık 2013 Pazartesi
EĞİTİCİ HİKAYELER-KAVANOZDAKİ TAŞLAR
KAVANOZDAKİ TAŞLAR
Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar
düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen,
çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş.
Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya
parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş.
Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?"
Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş.
"Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı
çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük
parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler.
Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?"
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler.
"Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova
dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki
bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş.
Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?"
"Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler.
Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış.
Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?"
Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış;
'"Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz."
"O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl
ders şu; Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız."
Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş;
"Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz?
Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?"
Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar
düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen,
çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş.
Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya
parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş.
Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?"
Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş.
"Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı
çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük
parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler.
Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?"
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler.
"Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova
dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki
bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş.
Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?"
"Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler.
Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış.
Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?"
Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış;
'"Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz."
"O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl
ders şu; Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız."
Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş;
"Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz?
Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?"
EĞİTİCİ HİKAYELER- ÜÇ EVLAT
ÜÇ EVLAT
Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı.Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.
Kadınlardan biri: -Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez...Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.
Diğer kadın heyecanla atılarak: -Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi.Tıpkı bir bülbül gibi şakır.Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur.Allah vergisi bu...
Üçüncü kadın susup duruyordu.Diğerleri sordular: -Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki? -Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki...Ne diye durup dururken öveyim onu.
Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular.İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı.Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı.Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.
Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu.Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:
-Aman ne kabiliyetli çocuk!.. İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu... Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı.
Kadınlar ihtiyara dönüp: -Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla: -Çocuklarınız mı? Dedi. Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim...
Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı.Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.
Kadınlardan biri: -Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez...Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.
Diğer kadın heyecanla atılarak: -Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi.Tıpkı bir bülbül gibi şakır.Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur.Allah vergisi bu...
Üçüncü kadın susup duruyordu.Diğerleri sordular: -Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki? -Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki...Ne diye durup dururken öveyim onu.
Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular.İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı.Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı.Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.
Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu.Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:
-Aman ne kabiliyetli çocuk!.. İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu... Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı.
Kadınlar ihtiyara dönüp: -Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla: -Çocuklarınız mı? Dedi. Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim...
EĞİTİCİ HİKAYELER-ARKADAŞLIK
ARKADAŞLIK
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkar sök" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak (kapanmayacak).
Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler sana yüreğini açar" demiş...
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkar sök" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak (kapanmayacak).
Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler sana yüreğini açar" demiş...
Sınıf Yönetimi Açısından Etkili Öğretmen Davranışları Yrd.Doç.Dr.Ali Rıza TERZİ
|
BAMBU AĞACI...ÖĞRETMENLER İÇİN ÖZEL...
BAMBU AĞACI
Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Akla gelen ilk soru şudur :
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı Tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?...
Bir başarının şartları her zaman çok basittir.
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin.
Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Akla gelen ilk soru şudur :
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı Tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?...
Bir başarının şartları her zaman çok basittir.
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin.
BAŞARI İÇİN ÖĞRETMENLERE TAVSİYELER...
ALINTIDIR...AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (ÜNİVERSİTEMİN) ARAŞTIRMASINA GÖRE....
|
BAŞARMANIN ALTIN KURALLARI
Başarmanın Altın Kuralları
1..Hedefinizi belirleyin
2..Ayran gönüllü olmayın
3..Zikzak yapmayın
4..Güçlük ile başarısızlığı birbirinden ayırın
5..Cepheyi daraltın, dar cepheden hücuma geçin
6..Geçmişe bağlanmayın,ancak ders alın
7..Ustanın yanına çırak olun, işi öğrenin
8..Tek adam olma devrini kapatın
9..Show yapmayın
10..Başarıya ulaşanları inceleyin
11..Kendi çalışacağınız takımı kurun
12..Çekirdek kadroyu kaçırmayın
13..Başarıyı para ile mükafatlandırın
14..Adam yetiştirin ve takımınızı koruyun
15..Masada oturan yönetici olmayın
16..Takım arkadaşlarınıza saygı duyun
17..Çağdaş imkanlardan yararlanın
18..Bilgili olun, bilgi değişimini izleyin
19..En iyilerle çalışın
20..Parayı sevin
21..Ucuz adam olmayın
22..Ailenizle işinizi ayırmayı asla ihmal etmeyin
23..Kendi başınıza filizlenin
24..Yaşınızı işinize bulaştırmayın
25..Risk almaktan korkmayın
26..İşinize politika karıştırmayın
27..Devletle ticaret yapmayın
28..Başarıyı ekibinizle paylaşın
29..Verginizi ödeyin
30..Topluma karşı saygılı olun
31..Adınızı temiz tutun
32.. Daima güvenilir olun
33.. Dünyada yalnız siz yoksunuz, başkaları da var
34..Yağcı olmayın, yağcılardan uzak durun
35..Hırçın olmayın
36..Başarıyı üstün güç olarak kullanmayın
37..Dinlenmeyi bilin
38..Küçük çevrenin içine kendinizi mahkum etmeyin
39..Rakiplerinizle dost olun
40..Farklı fikirleri ve kişileri dinleyin
41..Başarınızı, paranızı ve şöhretinizi taşımayı bilin
42..Başkalarını dinlemeye önem verin
43..Ayağınızı yorganınıza göre uzatın
44..Birçok işi aynı anda yapmayın
45..Özgün olun
46..Geçmişle vedalaşın
47..Yaşayarak ölün, yaşamadan ölmeyin
48..İşinizde Bir Numara olun
49..Değişen şartlara uyun
50.. Ahirette sizi kurtaracak bir eser bırakın arkanızda
2..Ayran gönüllü olmayın
3..Zikzak yapmayın
4..Güçlük ile başarısızlığı birbirinden ayırın
5..Cepheyi daraltın, dar cepheden hücuma geçin
6..Geçmişe bağlanmayın,ancak ders alın
7..Ustanın yanına çırak olun, işi öğrenin
8..Tek adam olma devrini kapatın
9..Show yapmayın
10..Başarıya ulaşanları inceleyin
11..Kendi çalışacağınız takımı kurun
12..Çekirdek kadroyu kaçırmayın
13..Başarıyı para ile mükafatlandırın
14..Adam yetiştirin ve takımınızı koruyun
15..Masada oturan yönetici olmayın
16..Takım arkadaşlarınıza saygı duyun
17..Çağdaş imkanlardan yararlanın
18..Bilgili olun, bilgi değişimini izleyin
19..En iyilerle çalışın
20..Parayı sevin
21..Ucuz adam olmayın
22..Ailenizle işinizi ayırmayı asla ihmal etmeyin
23..Kendi başınıza filizlenin
24..Yaşınızı işinize bulaştırmayın
25..Risk almaktan korkmayın
26..İşinize politika karıştırmayın
27..Devletle ticaret yapmayın
28..Başarıyı ekibinizle paylaşın
29..Verginizi ödeyin
30..Topluma karşı saygılı olun
31..Adınızı temiz tutun
32.. Daima güvenilir olun
33.. Dünyada yalnız siz yoksunuz, başkaları da var
34..Yağcı olmayın, yağcılardan uzak durun
35..Hırçın olmayın
36..Başarıyı üstün güç olarak kullanmayın
37..Dinlenmeyi bilin
38..Küçük çevrenin içine kendinizi mahkum etmeyin
39..Rakiplerinizle dost olun
40..Farklı fikirleri ve kişileri dinleyin
41..Başarınızı, paranızı ve şöhretinizi taşımayı bilin
42..Başkalarını dinlemeye önem verin
43..Ayağınızı yorganınıza göre uzatın
44..Birçok işi aynı anda yapmayın
45..Özgün olun
46..Geçmişle vedalaşın
47..Yaşayarak ölün, yaşamadan ölmeyin
48..İşinizde Bir Numara olun
49..Değişen şartlara uyun
50.. Ahirette sizi kurtaracak bir eser bırakın arkanızda
ALINTIDIR...
22 Aralık 2013 Pazar
ANNE KELEBEĞİMİ GÖRDÜN MÜ?
"ALINTIDIR"
ANNE KELEBEĞİMİ GÖRDÜN MÜ?
O gün, Zeynep için çok özel bir gündü. Çünkü açık pencereden içeriye dünyalar güzeli bir kelebek girmişti, Bakıcı ile kelebeği yakalayıp bir kavanoza koymuşlardı. Yakaladıkları kelebeği annesine göstermek için heyecanla bekliyordu. Elinde kavanoz, koridorda bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturuyordu. Her çalan kapıda koşuyor, annesi olmayınca hüzünle dönüyordu. Akşam olunca kapının zili yine çaldı. Gelen annesiydi. Ne harika bir şeydi. Zeynep’in annesi gelmişti. Zeynep, bakıcıdan önce koştu kapıya. Kapıyı açanın annesi olduğunu görünce sevinçten uçtu. Heyecanla annesinin eteğine sarıldı. Anne, yorgunluğun etkisi ile bacağına sarılan Zeynep’i fark etmedi. Ama fark etmeliydi. Anne Zeynep’in ısrarla havaya kaldırdığı kavanoza bir kez baksa Zeynep dünyanın en mutlu çocuğu olacaktı. Ama bakmıyordu. Anne yürüdü. Bakıcının yanına vardı.
- Şerife abla elimi kaldıracak halde değilim. Yemek yapabildin mi?
Dedi. Zeynep kavanozdaki kelebeği annesine göstermek için tekrar koştu. Annesinin eteğine sarılıp, çekiştirdi.
- Anne! Anne!
Diye bağırdı. Annesi onu hiç duymuyordu. Çünkü onun derdi akşam yemeğinin hazır olup olmamasıydı. Zeynep, ısrarla bağırıyor annesinin dikkatini çekmeye çalışıyordu. Ama annesi bir türlü onu duymak istemiyordu. Anne sinirlenmişti.
- Yapma kızım! Bak şurada konuşuyorum. Terbiyesizlik yapıyorsun.
Zeynep çaresizlik içinde elindeki kavanozla birlikte ağlayarak duvarın dibine gitti. Annesinin göremeyeceği kadar uzaklaştı. Kalbinde heyecanı acıya dönüyordu. Elindeki kavanozla birlikte bir köşeye geçti. Gözyaşları kavanoza damlıyordu. Kavanoza sımsıkı sarılmıştı. Her şeye rağmen annesinin bakıcıyla sohbetinin bitmesini bekliyordu. Gözyaşları kavanozu iyice ıslatmıştı. Tutmakta zorlanıyordu. Ve korkulan oldu. Kavanoz, birden yere düştü, kırıldı. Kelebek, kırılan kavanozun parçaları arasından havalandı. Pencereden uçup gitti.
Zeynep o andan sonra dünyanın en mutsuz çocuğudur. O gün sevincini annesiyle paylaşamadı. O günden sonra annesiyle hiçbir sevincini paylaşmak istemedi. Çünkü yüreği kelebekle birlikte uçup gitmişti.
Kadir AKEL
"Çocuğumu internette Kaybettim" Kitabından
Not: Telif hakkı yazara aittir. Yazarın adını kullanarak yayınlanabilir. Basılabilir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)